İçeriğe geç

Gökçe ne mezunu ?

Gökçe Ne Mezunu? Bir Bilginin Felsefi Yolculuğu

Bir Filozofun Bakışıyla Başlangıç

Felsefe, insanın kendine ve dünyaya yönelttiği en derin sorularla başlar: “Ben kimim?”, “Ne biliyorum?”, “Ne yapmalıyım?” Bu üç temel soru, sırasıyla ontoloji, epistemoloji ve etik alanlarını doğurur. Şimdi, yüzeyde basit gibi görünen bir soruya bu üç yönelimle yaklaşalım: Gökçe ne mezunu?

Bu soru, yalnızca bir diplomayı, bir üniversiteyi veya bir branşı işaret ediyor gibi görünse de aslında bilgi, kimlik ve değer arasındaki ince sınırları tartışmaya açar. Çünkü “mezuniyet” bir bitiş değil, varoluşun belirli bir biçimde tanımlanma sürecidir.

Epistemolojik Boyut: Bilginin Mezunu Olmak

Bir insan “mezun” olduğunda aslında neyi tamamlamıştır? Bilginin mi, yoksa bir kurumun onayladığı sürecin mi? Epistemoloji açısından bakıldığında, mezuniyet, bilginin resmileşmesi anlamına gelir. Ancak bilmek, belgelenmekle eşdeğer midir?

Bir filozofun gözünden bu, Platon’un mağara alegorisini hatırlatır. Mağaradan çıkan insan, gölgelerin ötesinde gerçeği görür; ama diploma, o mağaranın içindeki duvarlara çizilen bir gölge midir, yoksa ışığa doğru bir adım mı? Gökçe’nin hangi alandan mezun olduğu bilgisi, bu anlamda sadece epistemik bir veri değil, aynı zamanda “ne tür bir bilgiye değer veriyoruz?” sorusunun yankısıdır.

Ontolojik Perspektif: Kimdir Gökçe?

Ontoloji, varlığın ne olduğunu sorgular. “Gökçe kimdir?” sorusunun hemen ardından “Gökçe ne mezunu?” sorusu gelir; çünkü insan, modern dünyada varlığını unvanlarla tanımlar.

Bir isim, bir bölüm, bir diploma… Bunların her biri varoluşun dışsal göstergeleridir. Fakat Gökçe’nin kimliği, aldığı eğitimin ötesine geçmezse, varlık bir etiketler toplamına indirgenmiş olur. Heidegger’in deyimiyle, insan “varlıkla birlikte var olmayı” unutur, yerine “ne mezunu” olduğunu hatırlamayı koyar.

Belki de Gökçe felsefe mezunudur, belki mühendislik, belki de hiçbir diplomaya sığmayacak bir yaşamın öğrencisidir. Ancak asıl mesele, onun mezuniyetinin değil, öğrenmeye devam eden bir varlık olup olmadığının ontolojik anlamıdır.

Etik Boyut: Mezuniyetin Sorumluluğu

Etik açıdan “mezun olmak” bir ayrıcalıktan çok bir sorumluluktur. Çünkü her bilgi, eylemle sınanır. Mezun olan kişi, artık yalnızca “bilen” değil, “bildiğini eyleme dökmekle yükümlü olan” kişidir.

Eğer Gökçe, insan yaşamına dokunan bir alanda eğitim aldıysa, bu bilgi ona bir etik borç yükler. Bilgi, yalnızca bireyin yükselmesi için değil, toplumun aydınlanması için vardır. Nietzsche’nin dediği gibi: “Bilgi, eyleme dönüşmediği sürece, ruhu karartan bir ağırlıktır.”

Bu durumda, Gökçe ne mezunu olursa olsun, asıl mesele onun mezuniyetinin insana, doğaya ve varlığa karşı tutumunu nasıl biçimlendirdiğidir.

Bilgi, Kimlik ve Değerin Kesişim Noktası

Modern toplumda mezuniyet bir kimlik göstergesi hâline gelmiştir. “Ne mezunusun?” sorusu, çoğu zaman “kim olduğun” sorusunun yerine geçer. Ancak felsefi bir bakışla bu, varlığın yüzeyselleşmesidir.

Gerçek kimlik, insanın içsel bilgeliğinde, merakında ve anlam arayışındadır. Üniversite mezunu olmak bir statü değil, sonsuz bir öğrenme sürecinin yalnızca bir aşamasıdır. Gökçe’nin mezuniyeti, bir son değil, yeni soruların başlangıcıdır.

Düşünsel Bir Çağrı

Peki, sizce “mezuniyet” nedir?

Bir belgenin arkasına gizlenmiş bir kimlik mi, yoksa öğrenme tutkusunun sembolü mü?

Bilginin etik bir sorumluluk olduğunu unutan toplumlarda, “mezun” olmak gerçekten bilge olmak anlamına gelir mi?

Belki de asıl soru şudur: “Gökçe ne mezunu?” değil, “Gökçe neyin öğrencisi olmaya devam ediyor?”

Bilgelik, mezuniyetin değil, sürekli öğrenmenin bir hâlidir.

Ve bu sorunun yanıtı, her birimizin varoluş hikâyesinde gizlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort ankara escort
Sitemap
holiganbetholiganbetcasibomcasibombetci